Bir koltuğun üzerindeyim. İçinde bulunduğum
oda bulanık. Koltuğun rengini
çözümleyemiyorum. Sırt üstü yatıyorum ve bacaklarımı görüyorum. Odadaki diğer
eşyalara bakıyorum. Anlamlandıramadığıma dair içimde bir çatışma var. Sesleri
ayırt edemiyorum. Yalnızca gözlerimi kendi vücuduma dikiyorum ve çevrede
gezdiriyorum. Sonra her şey bulanıklaşıyor ve sönüyor.
Bu, dünyaya dair hatırladığım ilk şey. Pek
mümkün gözükmese de yaklaşık bir yaşındayım. Bu benim ilk “anladığım” an. Sonsuza
yaklaşan bir an.
Bugün yirmi’nin son günü. Bütünüyle
muhteşem bir yaştı. Ve beni değiştirdi.
Şimdi bir odadayım, bir
okyanustayım, bir yolun ortasındayım, bir otabanın arkasındayım, bir dağ
eteğindeyim, uzak kıtalardan birindeyim, her yerdeyim. Yürüdüm. Çok fazla
yürüdüm. Dünyanın sonuna kadar yürüdüm. Ve öylece durup dünyayı gözlüyorum şimdi, hayatımın her parçasını bir yerlerde hissediyorum.
Bütün sözcüklerin ardında,
ben bir yolcuyum. Hareket ve devinim benim bilincim. Bu benim ben’im. Yolcu
kendimi içinde en rahat hissettiğim kelime.
En uzun geceye doğdum. Bu
bütün hayatımı farklı yönlerde birleştirdi.
Hayata aşığım ve bütün
kutsalların peşinde sonuna kadar böyle süreceğim. Mücadele, korkusuzluk, özgürlük ve cesaret benim benliğimdir. Her şeyin ilerisinde serseri, bohem ve deli bir adam olarak sonuma varacağım.
Hayatıma bir şekilde
giren, yollarımızın garip ara sokaklarda kesiştiği ya da bir daha görmediğim bütün insanları, sizi seviyorum.
http://instagram.com/p/w15IXCjJEz/ beni böyle hatırlayın.
Ve artık biten son kitabın içinden bir
şiir parçasıyla veda ediyorum;
millerin doğurup kendini çoğalttığı uzaklıkların
toprağı kesen dalları üzerinde
çiçekler muhteşem kokarken
ölmenin
bir anlamı
yok
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder