1 Temmuz 2015 Çarşamba

Şehir Günlükleri/ 01.07.2015

   

    Sırtçantamı hazırlarken bütün evreni oraya doldurduğumu hissettiğimde, kesinsizlik kendini gösterir. Yaşam coşkusunun frekantif düzlemsel yansımasıyla ağaçlar yerlerini terkederler, şehir düşer. Bütün sahip olduklarının bir çantaya sığması, dünyada ve yaşamın özünde sıklıkla bulamayacağın, kaybedilmemesi gereken bir dengedir. Bu gitmek, kaçmak ya da terk etmekle değil; mutlak özgürlükle açıklanır. Mutlak özgürlük, sarsılmaz, yansıyan ve döngülerinde kendine bulaşan; böylece ışınsal olarak kendi içinden çıkabilecek tek olgudur. Atomik ve makro düzlemde doğa bunun tek sağlayıcısıdır. Sırtçantası bir boşluğu ifade etmez, bir akışı ya da bulunuşu da ifade etmez. Sırt çantası 'özütlemeyi' ve gerçeğe varmayı ifade eder. Bu yüzden korunmalı ve yoluna koyulmalıdır. Ya da gitmenin bu anlaşılmaz temel kimyasal prensipleri, edebi açıklamalarla anlatılmayacak kadar karmaşık ve bir o kadar da tekil.
Bir notaya dokundu piyanist, bir yola çıktı gezgin, bir harfi seçti yaşlı bir kadın, bir mavi gözü gördü yalnız aşık. Bunların hepsi küçük bir anda oldu. Hepsini farkedemedim, gece şehri terkederken dolunay muhteşem gözüküyordu. Dünyanın sonunu görüyordum.

01.07.2015
01:53

İstanbul'dan Ayrılış






21 Haziran 2015 Pazar

Şehir Günlükleri /19.06.2015



    Birkaç şerit, bütün olasılıkların trigonemetrik grafiklerle hesaplanmadığı kuantif ve dönüşümlü güneş ışınlarını zerrelere bölerek kutsallaştırıyor. Rüzgar bir kayın ağacını odun borularında hissederken yüzümde kırılan fraktalları unutuyorum. Ne zaman yola çıktığımı 'buraya' nasıl geldiğimi de hatırlamıyorum. Benliğin yitimiyle beraber hücrelerin adhezif dokularından ayrılarak asfaltın kendisi olması ve yolun yeniden yaratımı şaşırtıcı değil. Akışkan. Rüzgar çok hızlı akıyor tıkanıklığını gizlemeyen şehir damarlarında. Erozyonların kesildiği gün doğumlarında arananları küçültenler ve melankolik kafatasları milyarlarca bir' içinde evriliyor. Yaban, bütündür. Bölünen bir salise gerisinde toz bulutları bırakır. His yitimi. Hezeyan. Deneyimlerimi zincirledim, açık bir bulut kadar berrakça sürtünüyor kendine. Enerjisinin plank sabitinden haberi olmayan ışınları aydınlatıyor, uzatıyor. Birkaç isimsiz uzun şerit her lekeyi denizleştirip yakıyor. Kül yok. Yolcu sahiplenebildiğim tek kelimeyken; kaldırımları nereye saklayabilirler? Atomik boşluklarda hava akımından da öte bir teni sıvılaştıran bu bütünüyle yapay ve yitik insanlar, saçlarımı dalgalandırıyor. Bir yıldız ömrünü tamamlıyor ve yerini entropinin kesik zafer çığlıkları alıyor. Bütün bunları seyrederken şahit olmanın huzurlu gülümsemesiyle sakin, çılgın ve arzularını masaya koyup yuvarlayan bir adamım. Şehir seyyahlarına göre bütün binalar çınar ağacı, insanlar ise koşuşturan tavşancıklardır. Yine tavşancıklardan ve zamandan başka bir şey biriktiremiyorum. Bütünlük yürüyor. Yolun üzerimden geçişini ve bilinmeyene doğuşunu izliyorum.



18:40

19.06.2015


Taksim Gezi Parkı



20 Aralık 2014 Cumartesi

20/ En Uzun Geceye Varan Yolcu'nun Notu





     Bir koltuğun üzerindeyim. İçinde bulunduğum oda bulanık.  Koltuğun rengini çözümleyemiyorum. Sırt üstü yatıyorum ve bacaklarımı görüyorum. Odadaki diğer eşyalara bakıyorum. Anlamlandıramadığıma dair içimde bir çatışma var. Sesleri ayırt edemiyorum. Yalnızca gözlerimi kendi vücuduma dikiyorum ve çevrede gezdiriyorum. Sonra her şey bulanıklaşıyor ve sönüyor.
      Bu, dünyaya dair hatırladığım ilk şey. Pek mümkün gözükmese de yaklaşık bir yaşındayım. Bu benim ilk “anladığım” an. Sonsuza yaklaşan bir an.

    Bugün yirmi’nin son günü. Bütünüyle muhteşem bir yaştı. Ve beni değiştirdi.

    Şimdi bir odadayım, bir okyanustayım, bir yolun ortasındayım, bir otabanın arkasındayım, bir dağ eteğindeyim, uzak kıtalardan birindeyim, her yerdeyim. Yürüdüm. Çok fazla yürüdüm. Dünyanın sonuna kadar yürüdüm. Ve öylece durup dünyayı gözlüyorum şimdi, hayatımın her parçasını bir yerlerde hissediyorum.

   Bütün sözcüklerin ardında, ben bir yolcuyum. Hareket ve devinim benim bilincim. Bu benim ben’im. Yolcu kendimi içinde en rahat hissettiğim kelime.

    En uzun geceye doğdum. Bu bütün hayatımı farklı yönlerde birleştirdi.

    Hayata aşığım ve bütün kutsalların peşinde sonuna kadar böyle süreceğim. Mücadele, korkusuzluk, özgürlük ve cesaret benim benliğimdir. Her şeyin ilerisinde serseri, bohem ve deli bir adam olarak sonuma varacağım.

Hayatıma bir şekilde giren, yollarımızın garip ara sokaklarda kesiştiği ya da bir daha görmediğim bütün insanları, sizi seviyorum.

http://instagram.com/p/w15IXCjJEz/ beni böyle hatırlayın. 

Ve artık biten son kitabın içinden bir şiir parçasıyla veda ediyorum;

millerin doğurup kendini çoğalttığı uzaklıkların
toprağı kesen dalları üzerinde
çiçekler muhteşem kokarken
ölmenin
bir anlamı
yok







26 Ekim 2014 Pazar


  26 Ekim

  Bütün coşkunluğuyla akıyor zaman, kendini doğrulayarak. Suların üstünde sürüklenirken bedenim; döngülerle kıyıya yaklaşıp bir dal koparabilecek mesafeye geliyorum. Çalılıklar, alabildiğine geniş otlakların içinde derimi çizen hiçbir şey yok. Boşluk. Ve akıntı tekrar beni suların ortasına bırakıyor, sürükleniyorum. Bir şey düşünmüyorum, suyun soğukluğu beynimin kıvrımlarında kendine yeni yollar açıyor. İlerliyorum. Yontuyorum kendimi. Taşların yitişi gibi öğütülüyorum. Ve yapraklara uzanmadan bir başka ormanın içinde buluyorum bacaklarımı. Sular değişmiş halde ve farklı yönlere akarken her parçacık; bu yinelenmeyen döngüler beni tutuşturuyor. Yaşama aşığım ve bununla dişlerim titriyor; çığlıklarım ve varoluş nidalarım magmayı çekirdeğine kadar sarsıyor. Ve bazı geceler yaşam coşkusuyla evrenin tam tepesine çıkıyorum. Nirvana'yı çok gördüm, biliçliydim; hatırlıyorum. Yıkandım yollarla, dağların yüceliklerinde ve kesin özgürlüğün kendi damarlarında. Dansın ve alplerin zirvesini gördüm. Bilinmeyen kentleri ve kıtaların kendini böldüğü geniş topraklarda insanları deneyimledim. Sonsuz vadilerde sıyrıldım kendimden. Sonuna kadar. Kutsalları topladım, uçtum ve kayboldum, cevapları aldım. 

  Fakat bir gariplik seziyorum son zamanlarda. Yalnızca ben ve evrenin dışına çıkan bilincim; burada katılımsız ilerliyor.  Her şey coşkunluğuyla sürerken bazı dalların derinin katmanlarına girmeyen izleri görünüyor. Bulunması gereken izlerin yokluğu, derinlik yaratıyor. Ve derinlik yutuyor kendini. Suya gömülüyor ve artık ışığın altında işlenmiyor. Ben ise suyla akmaya devam ediyorum, sürükleniyorum. Ve ileri görülerden gözüme kestirdiğim, bütünümle koparmak istediğim bir dal varsa, çoğunlukla köklerinde benim geçişim sırasında bir sağlamlık oluşuyor. Bu garip çemberi kırmak için uğraşmamaya karar verdim. Artık çemberden çıkıyorum. Artık dalları gözlemiyorum, ritmlerin doruğu gördüğü o esriklik anında bilmediğim birinin başıma çarpacağını biliyorum ve o günün akıntısı için deliriyorum. Bununla duyularımı kaldırıyorum; bütün gecelerde yırtınan şelaleleri görüyorum.

26 Ekim
22:40


bugün doğaçlama yazdığım ingilizce şiirdir ve bugüne adanmıştır.

River falls down 
with an ancient life 
to images 
which never been dreamed 
and arrives to another water. 
there must be 
some answers 
and not. 
Green is not only 
colour and 
it tastes wet. 
River goes on 
with itself
to love 
which never been catched 
and arrives to absolute loneliness. 
River tells something 
which is not to tell. 
and i found 
entire life
in a little drop of face 
which lightens from river.


http://instagram.com/p/uoGt03DJNG/ burada da şiirin fotoğrafı bulunur.






22 Eylül 2014 Pazartesi

  21 Eylül

    Uzun zamandır odanın köşesindeki raflarda duran kağıtları görüyordum; ama onlara dokunmuyordum. Hareket etmeme isteğimi aşağı iterek; hepsini hizaladım ve raftan çektim. Korkunç bir toz etrafımı sardı. Pencereyi açtım, birkaç kez ileri geri sallayarak ve üzerlerine vurarak bundan arındırmaya çalıştım. Kağıtları ellerimde ayrıştırdım, kaldırdım ve okumaya başladım. Sol üst köşedeki tarihe bakılırsa bir yıl önce yazılmış metinlerdi. Ne yazık ki sözcükler anlaşılır görüntülerini çoktan  kaybetmişlerdi. Ne zaman bunları yazdığımı, neden buraya öylece fırlattığımı, o zamanlar havanın nasıl olduğunu düşündüm ama hiçbir şey hatırlamadım. Geçmiş kendi kendini örtmüştü. Bir ışık buldum  ve okunmalarını umarak eğik açıyla kelimelere doğru tuttum. Bir kağıdın sağ alt tarafında kısa bir şiir belli oluyordu. Diğer kısımları incelemeye devam ettim. Cümlelerin içinden yakaladığım kelimelere bakılırsa; bir şeylerden şikayet ediyordum, yalnızdım, bazı şeylerin yolunda gitmediğini düşünüyordum ama ortada sezilen şaşırtıcı bir mutluluk vardı. Yazımı inceledim, harfleri, bağlaçları nasıl yazdığımı. Acele etmiştim yazarken, bir şeylere yetişiyor gibiydim. Heyecanlıydım. Cümlelerin sonlarını birbirine fazla düşünmeden bağlamıştım. O gün nereye gittiğimi, hangi sokaklarda yürüdüğümü, su içerken ne düşündüğümü merak ettim.  Sonra düşünmeyi ve bu şekilleri incelemeyi bıraktım. Tek anlaşılır kısım olan şiiri okudum.

       güneş doğuyu
       elma düşeceği yeri
       nehir aktığı yönü 
       seçmez.
       doğu ışınlarında
       kınlarından sıyrılan
       elmaları taşıyan nehirler
       duru sularla yoluna akar.
       doğru yoktur.
       akıntı, kesileceği yerde durulur.


      Tarihin yazdığı yere bir daha baktım, yalnızca yıl seçiliyordu; gün ve ay bir bilinmezlik içinde kaybolmuştu. Kağıdı katladım ve gözlerimi onunla örttüm. Birkaç dakika öylece durdum. Bir şey düşünmüyordum, beynimin içi hiç olmadığı kadar boştu. Gözlerimi açıp kağıdı aşağı çektim. Oturdum ve düşüncelerin akmasına izin verdim. Bütün hayatım bu şiirin yansımasıydı. Başka hiçbir şey yoktu. Tekrar düşündüm. Başka hiçbir şey yoktu. Masanın yanındaki çekmecede olan defterimi çıkardım. Son sayfasını açtım ve bu şiiri yazdım. Bu yazdığım ve artık biten kitaba eklediğim son şiirdi. Defteri kapatıp yerine koydum. Kağıdı hala saf bir duygu kırılmasıyla sıkıca tutuyordum. Garip bir sakinlikle bundan sonra şiir yazıp yazmayacağımı, bir anlamı olup olmayacağını düşündüm. Sonra anlamları umursamadım. Keman kutusunu dolaptan aşağı indirdim, gitarı kılıfıyla masaya koydum. İçindeki mızıka kabını çıkardım. Boş bir kağıt aldım. Bu geceyi bestelemek istedim. Hepsini orada bırakıp yürümeye başladım, ışıkların düğmesine yavaşça basıp bütününü kapattım. 
Hayatımda yaptığım en güzel beste, bütün enstrumanların kutularında kaldığı, ses tellerimin hiç titremediği bu karanlık sessizlikti.

21 Eylül







17 Eylül 2014 Çarşamba

     Günlük 

   Geniş bir kaldırımın sağ yanında, ellerimi cebime sokmuş yürüyordum. Sokaktaki garip kalabalığın içinden geçtim öylece, ama oradan hayli uzaktaydım. Diplerinde otların büyüdüğü kaldırım taşlarında insanlardan haberim yoktu. Ve ilerlerken, görünmüyordum. Hiçbir şey düşünmüyordum. Ritmik bir hareket döngüsü içinde süründüm. Kayan taşlar kadar hızlı geçen her vücut belli ki çok önemli bir yere yetişiyordu. Bana doğru gelirken çarpmamak için yüzlerini değişik hallere bürüyorlardı. Ben herkese çarptım. Benim yetişeceğim bir yer yoktu. Zaten o sokağın nereye çıktığını da bilmiyordum. Aslında beş dakika sonra ölüp ölmeyeceğim umrumda değildi. Rüzgar dişlerimin arasından ayaklarımın yerde bıraktığı küçük izlere kadar tutuyordu beni. Onunlaydım. Bir yol ayrımına geldiğimde gördüğüm ilk ara sokağa girerken, köşedeki bir  radyoda Hallelujah çalıyordu. Durdum. Bekledim. Nefes almayı kestim. Düşercesine asfalta oturdum. Gelip geçenler bana anlamaz gözlerle bakıyordu ve deli olduğumu düşünüyorlardı. Yalnızca bekledim. Orada oturup bekleyecektim, Tanrı canımı alana dek. Bütün kayıplarımla hareketsizdim. Üzerimdeki gömleği çıkardım, saçlarımın bağını çözdüm. Göğe doğru havalandılar. Rüzgar her teli ayrı bir ivmeyle uçuruyordu. Soğuğu kaburgalarımda hissediyordum, çok içtendi. Etrafımda dönen bir huzur vardı, tanrım ne muhteşem bir şeydi! Gözlerimi kapattım. Mutlak bir hüzün dünyanın yörüngesine kenetlenmişti ve beni omuzlarımdan sıkıyordu. Ellerimi iki yana gererek bütün kayıpların doğallığını kabullendim, eksilmenin arkasındaki izleri yumruklarımla işaretledim. Derim yanıyordu. Çıplaktım ve her şeyden vazgeçmiştim. Yitmenin verdiği hafiflikle başımı kaldırdım. Üç bulut birbiriyle çarpışıyordu. Dosdoğru yükselen güzellik, ruhumu damarlarımın alt duvarlarına kadar yıkadı. Gözlerimi kapatıp, bekledim. Tarihleri anımsamadım. Öylece, öylece bekleyecektim. Bütün hayatım bu andan ibaretti. Ben bu anda doğdum, yaşadım ve öldüm.

17.09.2014
  22:15

7 Eylül 2014 Pazar

Orhan Veli'nin Dalga şiirini seslendirdim.

  Bulutların arasından çıkan bir aya bakarak tüm sesleri toplayın, sizin olsun.


Bu arada, şöyle toplu hali var kayıtların, göz atarsınız : www.soundcloud.com/doguskokartti 

Burada da. http://www.youtube.com/channel/UCefzBoRHGdDUpYv7mCFZbLA

takip edebilirsiniz ya da abone olabilirsiniz ; ya da boşverebilirsiniz öylesi daha güzel.


Doğuş Kökarttı / Dalga 


17 Nisan 2014 Perşembe

9 Şubat 2014 Pazar



Bir süre önce yayınlanan şiirlerdi aslında. Karşılaşmayanlar için artık burada da yürüyorlar.
 Buradan Youtube kanalına abone olabilirsiniz.  http://www.youtube.com/channel/UCefzBoRHGdDUpYv7mCFZbLA 









20 Aralık 2013 Cuma

19



 

    Yarın yirmi oluyorum. Bugüne kadar yaptığım en çılgınca eylem bu. Neredeyse 'yüz elli' ye eş benim için. Bu bakımdan artık yaşlı bir adam sayılırım. Ama bu büyük bir sorun değil. Çünkü yol ve üzerindeki hareketim, sonu görme isteğimden beni vazgeçirmiyor. Aksine şimdi, biçimsiz bir heyecan ve delirmenin esaslılığı arasında bir yerdeyim. Ayrıca hepimiz bir yerlerde, belli hızlarla ölüyoruz zaten. Ve unutuyoruz. Geçtiğimiz tüm sokakları, sevdiğimiz kadınları, üzerine bastığımız acıları, bilinçsiz yürüyüşümüzü, gırtlağımızı yırtan kahkahaları unutuyoruz.

     Yolu, bugün ayaklarımın tam altında duyuyorum. Sayfaları, mürekkep kokularını, keman telleriyle beraber birazdan kırılacak saati duyuyorum. Nedenini bilmediğim bir veda duygusu koleksiyonun en değerli saati için yükseliyor. Mutluyum.

      Saatin geride bıraktıklarıyla beraber tek bildiğim;  daha yan yana gelecek sözcüklerin, aşık olunacak kadınların, yazılacak şiirlerin, yapılacak bestelerin ve özlerin dışa vurumunda söylenecek şarkıların olduğu.

                          Hayatın iliğini emerek, delilik ve coşkularla sen, adınla yaşa 19!

       Birazdan dışarı çıkıp gerçek hayatın evi sokaklara şunları yazacağım:

                        Çıkışlar tutuldu.
                        Oteller yalnızlığa kapalı.
                        Her yolda görünen, yürüyenlerin işgali;
                        beni 'yol'u yaratmaya itiyor.
                        Bunun için gidiyorum.


 Ve aya doğru kollarımı uzatıp, bütün varoluşumla şöyle bağıracağım:

                                      Ölmemek için ne muhteşem bir gece!

                                                                                                      Doğuş Kökarttı
                                                                                                        20.12.13
                                                                                                          22:19


     










30 Temmuz 2013 Salı

Üzüm Dalları, Güneş ve Güz ///



      Bildiğiniz gibi yeni şiir kitabım Üzüm Dalları,Güneş ve Güz çıktı. Bir kısmı kitapçılara dağıtıldı. İstanbul'da olanların Kadıköy Alkım Kitabevi'nde bulacağını özenle hatırlatırım. Oraya yakın değilseniz, yakınlardaki bir kitapçıya  sorunuz ; İstanbul'da olmadığımdan an itibariyle net bilgiler veremiyorum. Çok yakında ayrıntılı yazacağım. Kitabın şerefine arkadaşlarım benim için bir facebook sayfası hazırlamışlar, onların kullanımındadır; eşlik ederek onurlandırırsınız:   

     https://www.facebook.com/DogusKokarttii .                                     

    Ben de kitap için bir sayfa hazırladım katılımınızı beklerim:
      https://www.facebook.com/uzumdallarigunesveguz 

  -böyle şeylerden pek anlamam affola-



Arka Kapak Yazısı

Bu şiir kitabı, "sözü şiire çeviren bir ustalığı" sergiliyor. Özgün bir şiir dili yaratma isteği somutlaşmış şiirlerde.
   Doğuş, içten bir şiir dünyasına adım attırıyor bizi. Şiir yükü, bazen bir dizede yoğunlaşmış çıkıyor karşımıza.
Şiir kalpten gelen kalplere giden bir yolculuğu gösterir. Doğuş, şiirlerinde bu gizemi yaşatıyor bizlere.
                                                                                         Bedri Selimhocaoğlu


Eğer
Anılacaksa
Bir gün
Adımın
Baş harfleri
Üç şey
Söylesinler
Arkamdan
Sevgili Şair Beyefendi





19 Temmuz 2013 Cuma

Üzüm Dalları,Güneş ve Güz //

  Dostlar, kitabevleri konusu haftaya netlik kazanacak dağıtım işleri uzun sürebiliyor.  Şu an İstanbul'da Kadıköy Alkım Kitabevi'nde satışı başladı ,yavaş yavaş yayılacaktır.Zonguldak için bir kitabeviyle anlaşıldı fakat kitaplar ulaşmadı daha, son durumu buradan haber vereceğim.

Ölmeden okuyun ,ölmeden yahut ben!

İnternetten temin etmek isteyenler için :

http://www.dr.com.tr/Kitap/Uzum-Dallari-Gunes-ve-Guz/Dogus-Kokartti/Edebiyat/Siir/Turk-Siiri/urunno=0000000452445

http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=662798&sa=144291255

http://www.idefix.com/kitap/uzum-dallari-gunes-ve-guz-dogus-kokartti/tanim.asp?sid=CP424DUWXD4DM4AMOWGI



18 Temmuz 2013 Perşembe

Üzüm Dalları, Güneş ve Güz Satışta

   Üzüm Dalları, Güneş ve Güz Çıktı!
 
   Üzüm Dalları,Güneş ve Güz'ü bugünden itibaren başta D&R olmak üzere, internet kitapçılarından temin edebilirsiniz. Yarın kitabevleri hakkında detaylı bilgi vermeyi umuyorum.

          Üzüm Dalları,Güneş ve Güz artık sizindir!

Aşağıdaki linklerden internet kitapçılarına ulaşabilirsiniz.

http://www.dr.com.tr/Kitap/Uzum-Dallari-Gunes-ve-Guz/Dogus-Kokartti/Edebiyat/Siir/Turk-Siiri/urunno=0000000452445

http://www.idefix.com/kitap/uzum-dallari-gunes-ve-guz-dogus-kokartti/tanim.asp?sid=CP424DUWXD4DM4AMOWGI


3 Temmuz 2013 Çarşamba

Üzüm Dalları,Güneş ve Güz

  Yeni şiir kitabım Üzüm Dalları,Güneş ve Güz çok yakında satışa çıkacak.

    Benim tek derdim; şiir için şiir, insan için şiir, yaşamak için şiir yazmaktı belki de.Bu düşünce beni bazı ipe sapa gelmez hayallere sürükledi istemeden. Daha şiirin ne olduğunu bildiğimden bile emin değildim. Genç yaşlarımda- pek de yaşlı sayılmam aslında- kazandığım Türkiye dereceli şiirlerim de şiir miydi, ya da yazdığım tüm değer görenler ? Belki, belki değil. Her gün bir önceki yazdığımın şiir olmadığını düşünen hayalperest et parçası, beni bilinmeze sürüklüyordu. Ya da Necatigil kulağımın yakınında bağırıyordu sürekli " Nasıl yaşadığımızı farkettiğimiz ölçüde yaşamanın şiirini yazıyoruz." Şimdi mi? Şiiri ucundan yakaladığımı hissediyorum. Tuttum! Sahiden. Gece yarısı aklımda uzanan alabildiğince işe yaramaz düşünceler arasında beliren bir karaltı var. Şiire, şiir yazmak gibi üzerinde gezindiğimiz hayat. 

  Bu kitap ne adlandırılmış bir edebiyatın ne de belirlenmiş bir kuşağın temsilcisi. Yakıştırılacakların hiçbirini  kabul etmeyeceğimi bildiriyorum. Ne görüyorum? Kendi şiirini bulmaya çalışan- ki bulacağına inanan- bir adamın yazdığı sayfalar altında parçalanmış dizeleri, yüksek bir anlam üstünde tamamlayan bütünlük; günümüz dünyasında şiirin içini boşaltıp, poetikayı hiçe sayanların karşısına dikilmiş puntolar.

  Üzüm Dalları,Güneş ve Güz'ün tamamına yakınını bir yurt odasında yazdım. Tüm yazdıklarımı aynı defter/kalem/silgi üçlüsüyle yazmam dışında diğer kitapların tanıtımlarında anlatıldığı gibi gözleri büyütecek kadar ilginç bir hikayesi, karşılaştığı sayısız engeller yok ne yazık ki -ne yazık ki-. Sadece bu kitabı elime aldığımda hissettiğim tuhaf bir çekicilik var - ki yanılmam muhtemeldir-.

  Okuduktan sonra; yalnızlığın, dibine kadar sokaklarda volta atışını, bir çift göze hissedilebilecek en güçlü  aşkı, tüm damarlarınıza uğrayan  yaşama sevincini duyumsadığınızı söyleyenlerden olmanız hayalimdir!

Dostlarım, Üzüm Dalları, Güneş ve Güz artık sizindir!


                                                                                    
                                                                                             Doğuş Kökarttı
                                                                                              
                                                                                                 03.07.2013